13 Haziran 2008 Cuma

Yezidi Bıno

Midyat’taki konukevinde Zeki söyledi, Yezidilerin önde geleni Bıno imiş, Çayırlı köyünde bulurmuşuz. Ertesi gün gittik. Taş çölünün ücra bir yerinde taş devri köyü. Ziggurat tarzında, yukarı doğru daralan, antik Mezopotamya’dan bu yana değişmemiş, dar pencereli taş evlerden ibaretmiş. Araya en feci cinsinden birkaç tane villa tipi konut kondurmuşlar. Cenaze var, Bıno oradadır dediler. Mezarlık tepenin ardında, büsbütün ücra bir yer. Birkaç adam toplanmış, bir çeşit tören yapıyorlar. Arabadan iner inmez etrafımızı sardılar, otomatik tüfekler çıktı. Bir tanesi de dağda mevzilenmiş, uzun namluluyu bize doğrultmuş. Sorgu sual, üstümüz arandı. Sonunda biri bizi aldı, öteye yürüttü, toprağa oturttu. “Bıno benim, ne istediniz” dedi.

Kan davası varmış. 90’larda örgüte karşı silah taşımış. 18 tane kurşun yemiş. Dalağını, pankreasını, daha bir şeylerini almışlar; bacağında unuttum kaç tane platin varmış. Bütün ahali Almanya’ya mülteci gitmiş. “Orası iyi gelmedi bize” dedi, hüzünle. Şimdi erkekler geri gelmiş. Köyü zorla Kürtlerden geri almışlar. Yeni yapılan evler bitince kadınlarla çocuklar da gelecekmiş. Bir umut, belki! Oğlu gelmiş, dayanamamış Almanya’ya geri gitmiş. En çok ezan olayına bozulmuş. “Lo Allah sağir midir ki böyle bağirirlar?” dermiş.

Benim Ermeni olmama şaşırdı. Kendileri de Kürtmüş, gerçi, ama Kürtlere güven olmazmış. İnsanı arkadan vururlarmış. Güler'in Kürt damarı tuttu, diklenmeye başladı. Eyvah, kavga çıkacak!

Yezidiliği sordum. "Kaç defa anlattım, gene bildiklerini yazdılar" diye biraz söylendi. Gün doğarken ve gün batarken kollarını güneşe açıp Yaratan'a dua ederlermiş. Yıldızlar ve meleklerle ilgili de anlattı ama aklımda kalmamış. Resmi dinler hakkındaki tavrı, bizimkilerin en cüretli anında dile getiremeyeceği netlikteydi. Kitap ve peygamber fikrini ilkel bulurlarmış.

Kahve içmeye illa eve davet etti. Taze beton ve plastik boya kokan boş villayı gezdirdi. Kaufhof kolileri içinden kahve makinasını buldu. Kullanım kılavuzunu okudum, tercüme ettim, el birliğiyle aleti kurduk. Alman usulü filtre kahve yaptık. Gencin biri gitti, alelacele koyun sağdı, kahvemiz için süt getirdi.

Ölen yaşlı bir kadınmış. Cenazesini Almanya'dan göndermişler. Yıllarca bekledikten sonra buraya gönderilen cenazeler varmış. Orada gömülmek istemezlermiş.

Hiç yorum yok: